19 Nisan 2012 tarih ve 28269 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları Yönetmeliği nin; 18. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesi ile 2. ve 4. fıkralarının, Geçici 1. maddesinin iptali ve yürütmesinin durdurulması ile 2863 sayılı Yasanın 61. maddesinin 2. fıkrasının “Bakanlıkça değerlendirilerek gerekli görüldüğü takdirde” ibaresinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması istemiyle dava açılmıştır.
Söz konusu yönetmeliğin iptali istenen düzenlemeleri;
“Koruma Yüksek Kuruluna yapılacak itirazlar
MADDE 18 – (1) Koruma bölge kurullarınca alınan kararlara, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce Koruma bölge kurulu kararının tebliğ veya ilanından itibaren altmış gün içinde Koruma Yüksek Kuruluna itiraz edilebilir. Bu itirazlar Bakanlıkça değerlendirilerek gerekli görüldüğü takdirde Koruma Yüksek Kurulu gündemine alınır.
(2) Taşınmaz üzerindeki ayni hakkını veya kiracılık hakkını belgelemeyen gerçek ve tüzel kişilerin itirazları, Koruma Yüksek Kurulu gündemine alınmaz.
(4) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce Koruma Yüksek Kuruluna yapılan itiraz başvuruları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğünden alınacak başvuru belgesi, hak sahipliğini gösterir belge ve itiraz dilekçesi ile Genel Müdürlüğe yapılır.
Daha önce alınmış kurul kararlarına yapılacak itirazlar
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten önce alınmış koruma bölge kurulu kararlarına karşı bu Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten itibaren 60 gün içinde 18 inci madde hükümleri çerçevesinde itiraz edilebilir.” şeklindedir.
Dava konusu düzenlemelerle hukuka aykırı olarak başvuru hakkını kısıtlayan hükümler getirilmiştir. Yani koruma bölge kurullarınca alınan kararlara sadece taşınmaz üzerinde hak sahibi olan kişilerin itiraz edebilmesine imkan tanınmıştır. Oysa koruma bölge kurullarının görevleri ve aldığı kararların kapsamı niteliği gözetildiğinde, bu kararlara karşı idari başvuru yolunun taşınmaz üzerinde hak sahibi olma şartı aranmaksızın tüm gerçek ve tüzel kişilere tanınması gerekmektedir.
Ülkemizde tarihi, arkeolojik ve mimari mirası bakımından oldukça önemli olan pek çok taşınmaz koruma kurulu kararlarıyla tescil edilmiş olup, koruma altına alınmış bulunmaktadır. Tarihi ve kültürel varlığımız olan bu eserlerin tescil kararının kaldırılması, bunların koruma kapsamı dışında bırakılması anlamına gelmektedir. Taşınmaz kültür varlıklarının korunmalarındaki kamu menfaati gözetildiğinde toplumun her bir bireyinin bu kararlara karşı idari başvuru yolunun herhangi bir belge şartına bağlı olmaksızın açık olması gerekmektedir. Yapılan düzenlemede idari başvuru yolunu kısıtlaması nedeniyle hukuk devleti ilkesine ve kamu yararına aykırıdır.
Yönetmelik düzenlemesi daha önce alınmış ve belki Koruma Yüksek Kurulu’na itiraz edilmek suretiyle kesinleşmiş olan kararlara bir kez daha itiraz yolunu açmaktadır. Böylece daha önce tescil kararlarının kaldırılması talebiyle yapılan başvurular bir kez daha görüşülerek Yüksek Kurul kararıyla tescil kararlarının kaldırılması söz konusu olabilecektir. Hatta tescil kararlarının kaldırılmasının reddi yönündeki Koruma Bölge Kurulu kararlarına karşı yargı yoluna başvurulup reddedilmiş olsa dahi bu itiraz yolu ile yeniden karar verme yani reddedilen başvuruları yeniden ele alarak kabul etme yolu açılmaktadır.
Davalı Bakanlık dava konusu ettiğimiz diğer maddelerle bir yandan idari başvuru yolunu çeşitli yöntemlerle yanlı olarak kısıtlama yollu düzenlemeler getirirken, diğer yandan daha önce alınmış Koruma Bölge kurulu kararlarına geçmişe dönük süresiz bir biçimde itiraz hakkı tanımaktadır. Öncelikle bu çelişki nedeniyle düzenlemenin amacı yönünden sorgulanması gerekmektedir.
Öte yandan Koruma Bölge Kurulları ile Koruma Yüksek Kurullarının oluşumları göz önüne alındığında, daha çok bürokratlardan oluşan Yüksek Kurul eliyle; 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişiklik yapılmadan önce akademik görevliler ve yerel yönetim temsilcilerinden oluşan, yani özerk bilimsel kurullar olan Koruma Bölge Kurullarının aldıkları bilimsel ve objektif kararların, yeni düzenlemeye bağlı olarak tamamı bürokratlardan oluşan Koruma Yüksek Kurulu tarafından değiştirilmesi ve kaldırılabilmesi yolu açılmaktadır. Yani düzenleme kamu yararına ve koruma amacına dayanmamaktadır.
Koruma Bölge Kurulu kararlarına karşı itirazlar Koruma Yüksek Kuruluna yapılmaktadır ve itirazları karara bağlama yetkisi de Koruma Yüksek Kuruluna aittir. Bakanlığa, yapılan itirazları değerlendirme ve uygun gördüğünü Koruma Yüksek Kurulu gündemine alma yetkisi verilmesi, Bakanlığı bir karar alma merci haline getirmektedir. Koruma Bölge Kurulları, Bakanlığın taşradaki şube müdürlükleri değildir ve verdiği kararlar da şube müdürlüklerinin hiyerarşik denetime bağlı idari kararları değil, bir kurul kararı olduğundan, kurul kararlarının değerlendirilmesi de ancak daha yüksek bir kurul tarafından yapılabilir. Kaldı ki Bakanlığa böylesine bir yetki verilirken, Bakanlığın bu değerlendirmeyi hangi uzman birimi eliyle, hangi ölçütlere göre, ne şekilde ve ne amaçla yapacağı maddede belirlenmemiştir.
İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev ve yetkilerinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde yasayla düzenlenmesini gerekli kılar. Kültür ve Turizm Bakanlığını yasa ile yetkilendirme, Anayasanın öngördüğü biçimde yasa ile düzenleme anlamına gelmez. Kültür ve Turizm Bakanlığının yapılan itirazları değerlendirme ve gerekli görülenleri Yüksek Kurulun gündemine getirme yetkisini hangi uzman birimi eliyle, hangi ölçütlere göre, ne şekilde ve hangi amaçlara ulaşmak için yürüteceğinin yasada açıkça belirlenmesi gerekir. Aksine düzenleme, Anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.
Koruma Yüksek Kurulunun neleri görüşüp neleri görüşemeyeceğine Bakanlığın karar vermesi ve Yüksek Kurulun gündeminin Bakanlık tarafından belirlenmesi, Yüksek Kurulu işlevsiz kılarak göstermelik bir kurul haline getirir. Kamu yararıyla bağdaşmayan bu durum Anayasanın 2. maddesine bu açıdan da aykırılık oluşturur.
Öte yandan, Bakanlığa böylesine ölçüsüz ve sınırsız bir yetki verilmesi, bir yandan Bakanlığı Koruma Bölge Kurulu kararlarının itiraz mercii haline getirip Kurul kararlarının bağımsızlığı ve tarafsızlığını ortadan kaldırarak bilimselliğini tartışmalı kılarken; diğer yandan, Bakanlığa, itirazın konusuna ve itirazı yapanlara göre ayrımcılık yapma olanağı sunar. Aynı konuda (a) kişi veya kuruluşun yaptığı itirazı Kurul gündemine alma, (b) kişinin veya kuruluşun ise almama gibi sonuçlar doğurmaya olanak sunan söz konusu düzenleme, Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesiyle de bağdaşmaz.
2863 sayılı Kanunun amacı Anayasa’nın 63. maddesiyle devlete verilen tarihi ve kültürel varlıkların korunması ve bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirlerin alınması için yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek olduğuna göre, alınan kararlara başvuru yollarının açık olması bu amacın gerçekleştirilmesi için gereklidir. Tarihi ve kültürel varlıkların korunması yurttaşların kararların alınmasında katılımı ve alınan kararlara karşı başvuru yollarının açık olması ve yani hakkın etkin kullanımı ile sağlanabilir. Aksi düzenleme ile bu hakkın kısıtlanması Anayasa’nın 63. maddesine aykırıdır.
Söz konusu düzenlemelerle hukuka aykırı olarak başvuru hakkını kısıtlayan hükümler getirilmiştir. Bu düzenlemeler kamu yararına, koruma ilke ve amaçlarına ve 2863 sayılı Yasaya aykırıdır.
Bu icerik 1214 defa görüntülenmiştir.
|