MART 2025
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 |
 
    Basın Açıklamaları
     
    BASIN AÇIKLAMASI: İKTİDARIN "RANT VE TALAN" POLİTİKALARI EN BÜYÜK AFETTİR..!

    20 Ağustos 2013

    17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi, doğanın insan yerleşimleri üzerinde ne kadar yıkıcı etkileri olabileceğini çok acı bir şekilde göstermişti. Depremin ortaya çıkardığı bir başka gerçek ise; ağır yıkım ve bilançonun faiilinin sadece doğa olmadığı, kader hiç olmadığı, aksine doğaya meydana okuyan, bilimsel, teknik bilgi ve kararları doğru olarak uygulamayan “Kentleşme Poliikaları” olduğu anlaşılmıştı.

    Geriye dönüp baktığımızda mevcut iktidarın elindeki yetki ve kaynakları sahip olduğu kurumlar ile birlikte kentlerin afetlere karşı güvenli olması için değil; yeni ekonomik rant alanları oluşturmak, popülist söylem ve uygulamalar ile siyasi rantçılık yapmak için kullanılması suretiyle afetlere davetiye çıkarıldığı ve bu nedenlerle kentlerimizin afetlere karşı daha da güvensiz hale geldiği çok açık bir şekilde görülmektedir. 
     
    Depremden sonra geçen 14 yılda ülkenin bir çok coğrafyasında farklı afet tipleri ile yüzyüze kalanmış, hem kentsel hem de kırsal alanlarda yine yıkımlar ve can kayıpları yaşanmıştır. Karadeniz ve Marmara'da yaşanan sel felaketleri, 2011 Van Depremleri hemen ilk akla gelen afetlerdir.

    Bütün bu deneyimlere karşın; afet kavramınının toplum üzerindeki korkutucu etkisi kullanılarak bazı kanun ve yönetmelikler ile yeni rant alanları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu anlamda 16 Mayıs 2012 tarihinde TBMM’de kabul edilen 6306 Sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Düzenlenmesi Hakkında Kanun”  tipik bir örnektir. Uygulamaya geçilen bu kanun çerçevesinde ne kentlerde ne de kırsal alanlarda bütüncül bir yaklaşımla afet riskini azaltacak, toplumsal uzlaşı sağlanmış ve gelecek nesillere “sağlam yapılar ve yaşanılır çevreler” bırakmayı hedefleyecek hiç bir gerçekçi proje üretilmemiştir.

    “Dönüşüm Yasası” ile bir takım kamu yapıları ve lojmanlar hızlı bir biçimde yıkılarak bu yapıların yer aldığı değerli araziler, yapı yasağı olan bölgeler ve nihayet kentlerin yeşil alanları bakımından önemli olan Askeri Alanlar üzerinden yeni rant alanları oluşturulmaya çalışılmaktadır.

    Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve bu bakanlığa bağlı TOKİ tarafından yürütülen hem afet risk altındaki yapıları ilgilendiren hem de kentsel dönüşüm amaçlı proje ve uygulamalar ne şehircilik ilkelerine, ne toplumsal mutabakata ne de bilimsel ve teknik bilgi ve uygulamalara uymamakta, kapalı kapılar ardında alınan bir takım kararlar ile kamu yararına aykırı bir biçimde uygulanmaya çalışılmaktadır. Bu uygulamalar ile yeşil alanlar yok edilmekte; kentsel alanlarda en çok ihtiyaç duyulan kamusal alan ve parklar talan edilmeye çalışılmaktadır. Ve hatta deprem sırasında yurttaşların toplanma yerleri olarak belirlenen yeşil ve boş alanlar yapılaşmaya açılmak suretiyle yok edilmektedir.

    “Gezi Parkı” ile simgeleşen toplumsal duyarlılık içersinde yer alan, kentlerin sağlıklı gelişimi için çaba gösteren Meslek Odaları ve diğer sivil toplum örgütlerinin üzerinde oluşturulan baskı ve yıldırma politikası da aslında afete dönüşmesi muhtemel uygulamaların üstünü örtmek, kamuoyunun bilgilenmesini engelleme çabalarıdır.

    Bu amaçla da AKP Hükümeti 9 temmuz tarihinde geceyarısı operasyonu ile TBMM gündemine getirilen Torba Yasa ile başta TMMOB olmak üzere toplum yararına bilimsel kriterleri ön plana çıkaran ve meslek etiği ile uygulamalarının daha sağlıklı ve rant amacı gütmeden uygulanmasını kontrol eden, kanunlarca korunan ve hak edilmiş mesleki yetkilerini alarak etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Kısaca, siyasi iktidar kentsel alanları ranta açarak, doğal ve kültürel değerleri hiçe sayan yaklaşımlarını ortaya çıkaran, bunlara karşı duran ve kamuoyunu bilgilendirmeyi kendine görev edinmiş sivil toplumu, örgütlü Meslek Odalarını yok etmeyi amaçlamaktadır.

    AKP iktidarı altında son bir kaç yılda yapılan uygulama ve ilan edilen projeler doğrudan doğal yaşamı, kaynakları ve kentsel süreklilik yaklaşımını hiçe sayan gelişmelere işaret etmektedir. Ancak bu gelişmelerin işaret ettiği daha vahim durumlar ise uygulanan veya uygulanması düşünülen projolerin hem doğal yaşamı hem de ekolojik dengeyi bütünüyle bozacak olması yanında çeşitli afet risklerini de arttıracak boyutta olmasıdır. Biyolojik çeşitliliğin tehdit altında olması, yeşil alanların yok edilmesi sadece doğal yaşam alanlarını tahrip etmekle kalmayacak artık dünya için çok açık bir tehdit olan küresel iklim değişikliği karşısında ülkemizi de savunmasız bırakacaktır.

    Hükümet ve yetkili kurumları enaz deprem kadar yıkıcı sonuçları olabileceği öngörülen felaket senaryoları için elle tutulur hiç bir adım atmamakta. Dünya ülkelerinin küresel iklim değişikliği ve sonuçlarına kendi ülkeleri, kentlerini ve toplumlarını hazırlama, adaptasyon çalışmalarını görmezden gelmekte. Bu felaketin etkilerini azaltmada en önemli aracımız olacak doğal alanların kontrolsüz ve bilinçsiz şekilde tüketmesi gelecek endişelerinin en üst düzeye çıkmasına neden olmaktadır.

    Deprem açısından inanılmaz riskler taşıyan uygulamalara devam edilmektedir. Bu kapsamda Marmaray Projesi için deniz dibinden kazılarak çıkartılan 1 milyon metreküp toprak-molozun Marmara Depremi için son derece önemli olan Çınarcık Çukuru'na dökülerek tehlike yaratılmıştır. İstanbul Yenikapı ve Maltepe sahilinde ve diğer kıyı kentlerimizde deniz doldurularak depreme karşı güvenli olmayan ve doğayı tahrip eden dolgu alanları yapılmakta. Yapılaşmaya uygun olmayan zeminlerde, dere yataklarında, kıyılarda ve fay hatlarında yapılaşmalar gerçekleştirilmektedir.
    Gelinen aşamada güvenli ve sağlıklı yapılaşmanın güvencesi olan “kamu denetiminin” ortadan kaldırıldığı, iktidarın “kentsel dönüşüm” adında sınırsız “yağma özgürlüğü” yetkisi kullandığı, yerel yönetimlerin iktidarın emrinde olduğu veya tamamen devre dışı bırakıldığı, toplum katılımının yok sayıldığı koşullarda; “güvenli ve sağlıklı kentleşme” için “toplumsal duyarlılık” en önemli güvence haline gelmiştir.

    Bizler, bütün duyarlı toplum kesimlerini, her aşaması ile hem doğal yaşamı tehdit eden hem de afet risklerini arttıran İktidarın “rant ve talan” kararlarına karşı bilinçli, demokratik ve duyarlı tepkilerini ortaya koymaya çağırıyoruz. Ve 17 Ağustos'un acı tecrübelerinden ders almayan siyasi otoritenin her adımını ülke ve toplum yararına denetlemeye ve kamuoyunu bilgilendirme görev ve somluluğu ile hareket etmekte kararlı olduğumuzu; hiç bir baskının mesleki ve toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirme azmimizi engellemeyeceğini önemle vurgulamaktayız.

    Değerli kamuoyumuza saygı ile duyurulur…
    MİMARLAR ODASI

    Bu icerik 716 defa görüntülenmiştir.