6 Eylül 2006
TMMOB Mimarlar Odası 40. Dönem Merkez Yönetim Kurulu 8.Toplantısı 1 Eylül 2006 tarihinde genel merkez ve ülke genelindeki şube yöneticilerinin katılımı ile Kayseri Şubesi’nin ev sahipliğinde yapıldı. Ardından 2-3 Eylül tarihlerinde “Türkiye Mimarlık Politikasına Doğru Mimarlık ve Kent Buluşmalarının” ilki olan Kayseri Buluşması’nın gerçekleştirildiği MYK toplantısında; 1Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla yapılan değerlendirmeler ışığında aşağıdaki basın açıklamasının yapılması kararlaştırıldı:
GERÇEK “BARIŞ GÜCÜ”
ORTADOĞU’DA İŞGAL VE SAVAŞ POLİTİKALARINA DİRENEN
ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR DÜNYANIN YÜREĞİNDEDİR!...
Savaşın acı yüzünü İsrail’in Lübnan’a saldırısında bir kez daha gördük. Oysa 2. Dünya Savaşının büyük yıkımlarından sonra “bir daha asla” diye haykırılmış, savaşa karşı güçlü bir barış vurgusu yapılmıştı. Bu acılar bir daha yaşanmasın diye savaşın başlangıç günü 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kutsanmıştı. Ancak 2.Savaşın acıları hafızalarda silikleştikçe yeniden savaşlar yapılabiliyor; sorumlu bir örgüt olarak Birleşmiş Milletler platformunun oluşturulmasına rağmen, uluslararası reel politikaların bir uzantısı olarak savaşlar yaşanabiliyor.
Bu nedenle, uluslararası güçlerin paylaşımına sürekli konu olan bu topraklarda varlığını sürdürmeye çalışan ülkeler için barış tam olarak hiçbir zaman gelmedi. Bu yüzden günümüzde yaşanan savaşların bölgesel niteliği, ancak “medeniyet çatışması” temelinde savunulabiliyor. Oysa, birlikte yaşama kültürü, bu topraklarda en köklü bir şekilde yaşıyor, çok kültürlülük ve çok katmanlılık en iyi bu bölgelerde gözlemleniyor. Bu anlamda “medeniyetin temel kültürel referanslarını oluşturan Ortadoğu” gerçeği ile, Batı merkezli düşünce sisteminin ürettiği “çatışma” yargısı çelişiyor.
Tersine olarak Irak-Lübnan müzelerinden talan edilen taşınır kültür varlıklarının Batının sanat pazarında piyasaya sunulması, bu iki yüzlü yağma kültürünün ibretlik görüntülerini oluşturuyor. ABD ordusunun Bağdat’a girince ilk iş olarak Petrol Bakanlığı’nı korumaya alması, müzeyi yağmaya ve talana açık bırakması, tarihin başladığı bu topraklardaki önemli arkeolojik alanların askerî nedenlerle tahrip edilmesi, hafızalarda yer etmiştir. Ne yazık ki şimdi Lübnan’da da UNESCO Dünya Mirası listesindeki Tire ve Baalbek’in İsrail tarafından bombalandığı, Arka’daki tarihî Roma köprüsünün tahrip edildiğini görüyoruz.
Günlerce süren ağır bombardımanların yol açtığı insan kayıplarının yanında, kültürel mirası ve yaşam çevreleri de tahrip edilen Lübnan’ın en az 20 yılı ipotek altına alınmış durumda. Bölgenin yıkımına ve bu arada yüzlerce sivilin ölmesine göz yuman, bunun için ateşkes çağrısı bile yapmayan Batı’nın şimdi Lübnan’ı yeniden yapılandıralım, yaralarını saralım diye ortaya çıkması, imar hareketine girişmesi en hafifinden hayâsızlıktır. 70’lerde de iç savaşın sona ermesinden sonra özellikle Beyrut’un imarı konusunda çok yönlü çalışmalar başlatılmıştı. Beyrut’un eski tarihî referansları dikkate alınarak yapılandırılması ve güncel ihtiyaçlara cevap verebilecek, bölgenin merkezi olabilecek bir Beyrut’a dönüşmesi hedefleniyordu. Şimdi aynı süreç yeniden yaşanmak zorunda bırakılıyor. Şimdi, bu sürecin sorumlularına hiddetle soruyoruz: “Beyrut, için yapılanma programınız daha kaç Beyrut yıkımı gerektiriyor, bunun için daha kaç can kaybı ön görüyor?”
Çünkü Uluslararası güçler, Ortadoğu’da haritaların yeniden çizilmesi döneminin geldiği söylediler. 20. yy.’da masa başında cetvelle çizilen ve sancıları bugün bile hissedilen ülke haritaları yeniden gündemde. Çizilen her çizgi binlerce ailenin yerinden edilmesi, yıkım, gözyaşı getiriyor. Gelen, farklılığı ya yok ediyor, kendi kültürünü yerleştirmeye çalışıyor, ya da bunu yapamıyorsa bölgeyi yaşanamayacak durumda bırakmaya gayret ediyor. Oysa çok kültürlülüğün iç içe yaşandığı bu bölgede, hangi kültürel öğenin kökeninde nasıl bir etkilenme izinin olduğunu anlamak ve ayrıştırmak olanaksız olduğu kadar gereksizdir.
Savaş sırasında doğabilecek tehlikelerle ilgili olarak da Silahlı Çatışma Altında Kültürel Miras’ı korumak için 1996 yılında kurulmuş olan “Uluslararası Mavi Kalkan Komitesi” bir bildiri yayımlayarak “kültürel varlıkların paha biçilmez ve yerine konulamaz değerler olduğu ve bunların her bir topluma ait olduğu kadar tüm insanlığa da ait olduğu”nu vurguladı. Can kayıplarının her şeyin önünde olduğu vurgulanan bu deklarasyonla tüm taraflar Silahlı Çatışma Altında Kültürel Miras’ın korunması koşullarını belirleyen Uluslararası Lahey Konvansiyonu’na uymaya çağırılmaktadır. Bu çağrıyı destekliyor ve tüm sorumluları bu konuda gereğini yapmaya davet ediyoruz.
Uluslararası Mimarlar Birliği’nin 2. Bölge yapılanması içinde birlikte çalıştığımız Filistin, Lübnan, İsrail Mimar Odalarına ve Filistinli, Lübnanlı, İsrailli meslektaşlarımıza, yüzyıllardır birlikte yaşanılan bu topraklarda her şeye rağmen yine de birlikte yaşayacağımızın bilincinde olarak duyarlılık, empati ve sağduyu diliyor; insanlık tarihinin (medeniyetin) başladığı bu bölgenin her türlü saldırganlığı ve kışkırtıcılığı boşa çıkaracak ve tekrar kendi huzurunu kendi eliyle sağlayacak birikime sahip olduğuna inanıyoruz. “Ortadoğu’da işgal ve savaş politikalarına direnen çok kültürlü bir dünyanın” oluşumuna katkı koymak amacıyla birlikte düzenleyeceğimiz bölgesel bir toplantıya seve seve ev sahipliği yapabileceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz.
Çünkü mimarlık, mesleğin insan odaklı özü gereği; “Türkiye Mimarlık Politikası’na Doğru” metninde belirtildiği gibi; “…öteki sanat dallarından farklı olarak, insana yaşam çevresi sunar ve onun yaşamını belirler. Kuşaklar boyu süren bir etkiye sahiptir; bir yere ait olma, o yerle övünme duygusu verir…” Savaşın yıkıntıları arasından, ancak ümitsizlik filizlenir, övünme duygusu değil!...
Son gelişmeler çerçevesinde, “yıllardır bölgede savaş planlarını yapanların kendi çıkarları için yürüttüğü politikalara destek veren, ancak ülkemiz insanının duyarlılığını ciddiye almayan, artık meşruluğu tartışılır hale gelmiş Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1701 sayılı kararı çerçevesinde Lübnan’a gönderilecek Barış Gücü’ne katılma doğrultusundaki Bakanlar Kurulu ve TBMM kararının, bu sürece ülkemizi de dahil ederek, bölge sorunlarını daha da çözülemez hale getireceğini” görüyor ve bu sürecin daha sonraki aşamalarında yaşanacak olumsuzluklara ilişkin olarak sorumluları uyarıyoruz. Mimarlığın insani özü, bu karar sonrasında Ortadoğu’da yaşayan insanlar ve meslektaşlarımızla dayanışmamızı daha da güçlendirmeyi zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak 1 Eylül Dünya Barış gününde dileğimiz, “gerçek barış gücünün Ortadoğu’da işgal ve savaş politikalarına direnen çok kültürlü bir dünyanın yüreğinde” olduğu bilinciyle, “insanların yıkımların gölgesinde değil, gelecek korkusu olmadan, barış içinde sağlıklı, güvenli ve övünebilecekleri yerlerde” yaşamalarından başka bir şey olamaz.
TMMOB MİMARLAR ODASI
TMMOB MİMARLAR ODASI
Bu icerik 1149 defa görüntülenmiştir.
|