MART 2025
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 |
 
    Haberler
     
    Mimarların İzmir Bildirgesi, UYGARLIKLARIN İZİNDE

    11 Kasım 2004

    2005’de İstanbul’da yapılacak Dünya Mimarlık Kongresi’ne hazırlık için bu kez Ege kentleri irdelendi.

     

    Mimarlar Odası’nın 2005 Yılı Temmuz ayında İstanbul’da ev sahibi olacağı Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA)- Dünya Mimarlık Kongresi’ne ulusal katılımın güçlendirilmesi için düzenlenen Türkiye Kongreleri’nden üçüncüsü 22-23 Ekim 2004 günlerinde İzmir’de Atatürk Kültür Merkezi ile Ahmet Pirişitina Kent Arşivi ve Müzesi’nde gerçekleştirildi.

     

    İzmir’in önceki valilerinden, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu’nun da onur konuğu olduğu kongreye İzmir Valisi Yusuf Ziya Göksu, Denizli Valisi Gazi Şimşek, Balıkesir Valisi Atıl Üzelgün, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Denizli Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi, Balıkesir Belediye Başkanı Sabri Uğur, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ile DEÜ Rektörü Çetin Türkçü de katıldılar.

     

    Tolga Çandar ile soprano Seza Kırgız da katılımcıların ağırlandığı Bergama Vapuru’nda “Ege Türküleri”ni Kongreye armağan ettiler…

     

    Mimarlar Odası’nın İzmir, Denizli, Balıkesir ve Çanakkale Şubelerinin, bu kentler için “mimarlık adına” sürdürdükleri çalışmalarını da sundukları kongrede, “Kentler ve Mimarlık” konusundaki tematik konuşmayı Prof.Dr. Ülker Baykan Seğmen yaptı.

     

    Prof. Dr. Sezai Göksu ile mimar Hasan Topal’ın yönettikleri  oturumlarda ise  aynı kentlerle mimarlık arasındaki bağları Balıkesir için Prof. Dr. Mete Tapan, Çanakkale için mimar İsmail Erten, Denizli için Prof.Dr. Necati İnceoğlu ve İzmir için de Prof.Dr. Ahmet Eyüce irdelediler…

     

    İzmir tartışmalarının teması, Türkiye Kongrelerini yürüten  Ulusal Eşgüdüm Komitesi ve Tematik Danışma Kurulu’nca; “Tarihi Kentlerde Büyüme ve Mimarlık” olarak belirlenmişti. Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla birlikte İzmir ve Denizli Valilikleri; İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Çanakkale Belediyesinin destekleri, VASCO Turizm ile MAVİ KALE guruplarının da sponsorluk katkılarıyla gerçekleşen kongrenin “sonuç bildirgesi”nde, özetle şu vurgulamalar yer alıyor: 

       

     

    TARİHLE  BÜYÜYEBİLMEK: Ülkemiz kentlerindeki  “tarihsel kimlik” ile “çağdaş gelişme” arasındaki ilişkiler, “büyümeyle birlikte tarihsel dokuların küçülmesi” şeklinde özetlenebilir.  Yeni yapılaşmalar da çoğunlukla o kentin kimlik ve peyzaj değerlerini gözetmeyen bir “mimari”yle  (!) sürmektedir…

     

     Buna önlem olarak, gelişme alanlarında da o yerleşmenin eskiden gelen karakterlerini ve kazanımlarını “sürdüren” bir anlayışın öncelik kazanması sağlanmalıdır.

     

    Kongrede bu hedefle irdelenen kentlerdeki “tarihsel kimlik ve çağdaş gelişme”ye ilişkin saptamalar şunlardır:

     

    Denizli ve Balıkesir:  Bu kentlerimize egemen olan “yeni ve modern” karakter ile geçmiş arasındaki bağı kurabilmek için çağdaş mimarlığın esinlenebileceği tarihsel örnekler artık çok azdır.

     

    Ancak, bu durum, aynı kentler için bundan böyle “kişiliksiz” bir mimarinin ve “tarihsel yaşanmışlıkları tümüyle unutan”, tek düze bir şehirciliğin geçerli olabileceği anlamına gelmeyeceğinden, aynı kentler için izlenecek yöntemlerin başında yine “yöresel yaşam ve kültür değerlerini gözeten bir mimarlık” arayışı yer almaktadır.

     

    Çanakkale : Tarihsel dokusunun elde kalan kesimlerini korumaya kararlı bu gibi kentlerimizin büyüme sürecinde ise; eski  semtlerin  imar rantları  yüksek olan “komşuluklar” arasında sıkışıp kalmaları, kültürel mirasın korunması için temel koşullar arasındaki “toplumsal bilinç”i olumsuz etkilemektedir.

     

    Kent içinde neredeyse “yan yana” denebilecek konumdaki arsalarda birbirlerinden çok farklı yapılanma hakları nedeniyle tarihsel dokular adeta “mağduriyet bölgeleri” olarak görülmektedir.

     

    İzmir: 5000 yaşındaki İzmir ise “metropol” kimliği ile çok daha farklı özellikler taşımaktadır. Kentin, antik çağlardan bu yana “yaşanmışlığını” belgeleyen arkeolojik alanları da içeren kentsel SİT’leri, aynı zamanda metropoliten gelişmenin de “kimlik kaynakları”dır.

     

    Bu alanları “metropoliten planlamada” bile gözeten, tarihsel semtlerin kentsel bütünlük içindeki etkilerini ve yaşatılmalarını hedefleyen “makro” önlemlerin alınması gereklidir. Çünkü, kentin geçmişini, sadece dar-sınırlı koruma planlamalarıyla ele alan anlayış, “yaşamdan kopuk koruma alanlarını” yaratmakta, böylesi bir ayrışma ise sadece tarihsel bölgelerin çöküntü yörelerine dönüşmesini değil, yeni gelişme bölgelerini de “kente yabancılaştıran” bir mimari ve hatta toplum  yaratmaktadır.

     

     

     ŞEHİCİLİKTE “MİMARLIK”: 

     

    İzmir Kongresinde, yukarıdaki saptamalarla birlikte gündeme getirilen diğer bir olgu da Türkiye’deki “mimarlık eğitimi” ile “şehircilik eğitiminin” birbirinden “ayrıştırılması” ve bunun yine hem mimarlık, hem de şehircilik uygulamalarındaki sonuçlarının özellikle tarihsel kentlerdeki yapılanma ve şehircilik kararlarına olumsuz yansımalarıdır.

    Mimarlık adaylarına kentsel ve çevresel yükümlülük ve bağımlılıkların yeterince verilmediği, şehircilik adaylarına da mimarinin geçmişten geleceğe derinliklerinin aktarılamadığı bu “bölünmüşlüğün” sonucunda ise; “mimariyi kentsel sorumluluklardan uzaklaştıran, kent planlamasının da mimariye olan bağımlılığını giderek ortadan kaldıran” bir süreç yaşanmaktadır.

     

    Bu ayrışma bir an önce sorgulanarak, “mimarlık ile kent arasındaki mesleki, sanatsal ve kültürel birlikteliği gözeten” bir eğitim ve uygulama düzenine geçilmesi gerekmektedir.

    UYGARLIKLARIN İZİNDE
    OKTAY EKİNCİ

    Bu icerik 1103 defa görüntülenmiştir.