MART 2025
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 |
 
    Haberler
     
    MİMARLAR ODASI UIA-2005 İSTANBUL KONGRESİNE DOĞRU TÜRKİYE KONGRELERİ
    ANKARA KONGRESİ SONUÇ BİLDİRGESİ
    (28-29 Mayıs 2005)

    9 Haziran 2005

    Mimarlar Odası’nın 2005 Yılı Temmuz ayında İstanbul’da ev sahibi olacağı Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) Dünya Mimarlık Kongresi’nin ana teması olan “Kentler ve Mimarlık konusunda ülkemiz gerçeklerine bağlı değerlendirmelerin yurt düzeyinde de gündeme getirilmesi amacıyla düzenlenen Türkiye Kongrelerinin yedincisi 28-29 Mayıs 2005 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirilmiştir.

     

    Oda Genel Merkezi ile birlikte Ankara Şubesi’nin de ev sahibi olduğu Kongrenin teması, Ulusal Eşgüdüm Komitesi ve Tematik Danışma Kurulunca “Modernleşme Sürecinde Ankara ve Cumhuriyet Kentleri” olarak belirlenmiş ve bu kapsamda Zonguldak ile Karabük kentlerinin de irdelenmesi uygun görülmüştür.

     

    Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Sayın Kemal Nehrozoğlu ile birlikte, kongrede irdelenen kentlerle ilişkili olarak Karabük ve Zonguldak Valilerinin ve Belediye Başkanlarının da katıldıkları buluşmada, uzmanlardan ayrı olarak, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin yanısıra Karabük ve Zonguldak temsilcilikleri de kentleriyle ilgili değerlendirmeler yapmışlardır.

     

    Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çankaya ve Altındağ Belediyeleri’nin destekleri ve MAVİ-KALE’nin sponsorluk katkılarıyla yapılan kongreye yaklaşık 300 kişi katılmıştır. UIA-2005 İstanbul Dünya Mimarlık Kongresi hakkında bilgilendirmelerin de yapıldığı buluşmada, konuşmalar, sunumlar ve bildirilerle şu saptamalar gündeme getirilmiştir:

     

     

    CUMHURİYETLE BAŞLAYAN “PLANLAMA”

     

    Dünyada sanayileşmenin gerçekleştiği ülkelerde 19. yüzyılda yaygınlaşmaya başlayan ve kentsel gelişmeyi düzenlemeyi amaçlayan “planlı kentleşme” anlayışı, Türkiye’ye ancak Cumhuriyet Döneminde girmiştir. Başlangıçta, planlamada deneyimli mimar yetersizliği nedeniyle yabancı uzmanlara yaptırılan ilk planlardaki genel yaklaşım biçimi, Türkiye’de Cumhuriyetle özdeşleşen özgün bir mimarlık ve şehircilik karakterinin doğmasına neden olmuştur.

     

    İmparatorluğun son yıllarındaki Türk Ulusçuluğu etkisiyle biçimlenmiş olan ve Klasik Osmanlı Sanatından esinlenen bu mimarlık akımının öncelikle kamusal yapılarda kendini ifade etmesi sonucunda, başta Başkent Ankara olmak üzere bir çok Anadolu kenti, “Erken Cumhuriyet dönemi Ulusal mimarisi” olarak bilinen biçimleme üslubunun özgün örnekleriyle bezenmişlerdir.

     

    Kentsel planlamada da benzer bir yaklaşımla “yeni Cumhuriyet kentleri”nin yaratılması hedefine bağlı olarak, geniş yeşil alanların, ağaçlandırılmış bulvarların, büyük meydanların ve anıtsal etkili yapıların tasarlandığı şehircilik projeleri, yine başta Ankara olmak üzere bir çok kentte uygulanmıştır. Giderek, nüfus hareketlerinin yoğunlaşması, kentlerin büyümesi ve eski mahallelerin “çağdaş yaşama” uygun görülmemesi sonucunda tarihi kent merkezleri dışında eski dokudan bağımsız “yeni şehir-modern kent” alanları gelişmiştir.

     

    İlk on yıl boyunca, Ankara, İstanbul, İzmir dışında da hemen tüm kentlerde ve hatta kasabalarda bile “imar planlarının” ardı ardına yapılması, Cumhuriyetin ve kadrolarının çağdaş şehircilik ve mimarlık ilişkisine verdikleri önemi göstermektedir.

     

    Ankara Kongresinde bu gelişmelerin değişik yönleri ve sonuçları irdelenirken, Cumhuriyetin en önemli kazanımının “planlama” ve “mimari özen” olduğu saptanmıştır. Ayrıca, bugünkü varlıklarını ve özgün kimlik değerlerini tümüyle Cumhuriyete borçlu olan Zonguldak ve Karabük kentlerinin 1930’lardan başlayan kentsel gelişmeleri de ele alınmıştır. 

     

    Özellikle 1950’lerden sonra, “planlama anlayışından uzaklaşma”, siyasi kültürsüzlüğün özendirdiği kaçak yapılaşma ya da gecekondulaşma” ile “tarihi yadsıyan kimliksiz yapılaşma” sürecinin, kentler ve mimarlık arasındaki bağların da koptuğu bir dönemde örtüşmesi, kongredeki eleştirel değerlendirmelerin önceliğini oluşturmuştur.

     

    Bu saptamalar ışığında, kongrede irdelenen kentler ile yaşadıkları süreçlerden başlıca çıkarsamalar, öneriler ve beklentiler özetle şöyledir.

     

     

    TÜRKİYE’de “MODERNLEŞME”nin KARAKTERİSTİĞİ

     

    Kongredeki tartışmalarda, geçen 80 yıllık Cumhuriyet Dönemi için, 1920’lerde başlayan, “planlı kentleşme” ve “çağdaş ulusal mimarlık” çabalarıyla bütünleşmiş bir modernite”nin hedeflendiği; 1950 sonrasında ise, bu iki temel yaklaşım terk edilerek arsa spekülasyonunun oluşturduğu sağlıksız bir “apartmanlaşma”ya gidildiği; bu nedenle, her iki döneme “bir bütün” olarak bakılamayacağı ve eş anlamda “modernleşme dönemi” denilemeyeceği vurgulanmıştır. Bu dönemsel farkı gözetmeyen değerlendirmelerin ise eksik ve yanıltıcı olacağı belirtilmiştir.           

     

    Yine Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, kent planlamalarında genellikle “eski doku”ya yeni yapılaşma önerilmeksizin, sadece gelişme bölgelerinde “yeni kent”in kurulmasının ilke olarak benimsendiği anımsatılmış, 1950 sonrası süreçte ise tarihi semtleri de yap-sat sektörünün yıkım ve apartmanlaşma uygulamalarına teslim eden baskının, çıkar arayışının ve onun ürünü olan planlamayla sıradan mimari çözümlerin devreye girmiş olmasının bugünkü kimliksizleşme ve kültürel tahribatın temel nedenleri arasında yer aldığı saptanmıştır.

     

    Benzer bir biçimde modernleşmenin “geçmişin reddi” ve “kimliksizleşme” anlamına gelmediği; buna örnek olarak modern dünyanın temsilcileri sayılan “Avrupa ülkelerinde kentsel tarihi dokuların korunmasındaki kararlılık”ın gösterilebileceği belirtilmiştir.

     

    Bu değerlendirmeler ışığında, günümüzde izlenen sağlıksız, kişiliksiz ve  tekdüze kentleşmenin genel olarak “Cumhuriyet modernleş-mesi”nden değil, tam tersine Cumhuriyetle birlikte başlatılan “kimlikli çağdaşlaşma” çabalarının terk edilmesinden “planlama ve kamu yararı kavramlarından uzaklaşılmasından kaynaklandığı açıklanmıştır. Öte yandan, kentsel ranta dayalı, denetimsiz bir ekonominin yarattığı sağlıksız ve kimliksiz mimariyle oluşturulmuş bir kentsel çevrenin ‘modernizm’ olduğu yanılgısının da  terk edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

     

     

    ANKARA’ya “BAŞKENT YASASI”

                                                                                                                   

    Ankara’nın bu süreçte yaşadığı tahribat ve değişim karşısında, artık özel bir “başkent yasası” ile yönetilerek imar görmesi gerektiği dile getirilmiş, buna gerekçe olarak ise başkenti yönetmenin sadece kent halkına değil, tüm ulusa karşı da bir sorumluluk olduğu görüşü kabul görmüştür.

     

    Kongrede, tüm dünya başkentleri gibi Ankara’nın da bu çok özel misyonu nedeniyle, sadece bu kentte bulunan ulusal işlevli bina ve mekanlara sahip olduğu belirtilerek, böyle bir özelliğin yarattığı kentsel yükümlülüklerin tek başına yerel demokratik süreçlerle değil, aynı zamanda “ulusal sorumluluklar” ile yerine getirilebileceğinin altını çizilmektedir.

     

    Diğer dünya başkentlerinde de aynı nedenle geçerli olan “özel yasa” uygulamasının artık Ankara için de gündeme gelmesi gerektiği; hatta bunda geç bile kalındığı dile getirilen kongrede, Türkiye’nin her yöresindeki vatandaşların “ortak başkentleri” üzerindeki hak ve beklentilerini gözetecek bir hukuksal düzenlemenin ivediliği vurgulanmıştır.

     

    Buna dayalı değerlendirmelerde ise Ankara’nın gerek tarihsel merkezlerinin gerekse “başkent imarı” sürecinin simgesi olan Cumhuriyet Dönemi mimari ve kentsel mekan değerlerinin “SİT” olarak koruma altına alınmasının önemli ama “yeterli olmadığı” açıklanan kongrede, tüm kentin bir bütün olarak ve özellikle imar kararlarında bilim ve meslek kurumlarının da sorumluluk üstlenmelerini sağlayacak bir katılımcı anlayış ile yönetileceği, yeni ve özel yasanın, yerel ve merkezi yönetimlerin ortak yükümlülüklerini de tanımlayacak şekilde düzenlenmesi önerilmiştir.      

     

    Başkent’in “Tarihsel Merkezi”

    Kongreye Çankaya Belediyesi ile birlikte ev sahipliği yapan ve Ankara’nın tarihsel kent merkezini oluşturan Altındağ Belediyesi’nin bu bölgedeki kaçak yapılaşmayı ve kültürel mirasın yıpranma süreçlerini içeren temel sorunlara dikkat çekmesi, tüm katılımcılar tarafından önemle değerlendirilmiştir.

     

    Kentin imarında hemen tüm özen ve dikkatin yıllardır bu tarihsel merkez dışındaki yeni gelişme alanlarına yöneltilmiş olmasını da, hem yerel hem de merkezi yönetimlerin, artık terk etmeleri gereken en büyük ihmalleri olduğu belirtilen kongrede, önerilen başkent yasasında bu tahribatın da giderilmesi için özel önlemlere yer verilmesi istenmiştir.

      

    Ankara’nın tüm geçmiş değerlerini yaşatarak, çağdaş bir başkent olmasının hedeflenmesi gerektiği belirtilen kongrede, başta başbakan, bakanlar ve milletvekilleri olmak üzere, ülkeyi yöneten üst düzey siyasetçiler ile Cumhuriyet bürokratlarının, tarihi semtlerdeki eski Ankara evlerinde ve konaklarında yaşamalarının sağlanmasının; tarihiyle barışık bir başkentin aynı felsefeyi benimseyen bir devlet anlayışıyla yönetilmesinde örnek ve öncü tutumları oluşturacağı dile getirilmiştir.

           

     

    CUMHURİYET’in ÖZGÜN KENTLERİ

     

    Kongre, UIA-2005 İstanbul Dünya Mimarlık Zirvesinin genel teması olan “kentler ve mimarlık” konusu çerçevesindeki “Modernleşme Sürecinde Cumhuriyet Kentleri” gözlemlerine bağlı olarak  Karabük ve Zonguldak için de şu değerlendirmeleri önemsemektedir.

           

     

    KARABÜK ÖRNEĞİNDE PLANLAMA ve DEMOKRASİ

     

    Her iki kentimiz de diğer çoğu yerleşmelerimizdeki süreci yaşayarak, planlamayla tanıştığı Cumhuriyet Döneminin ardından özellikle 1980’lerden sonra  “plansızlığın” sorunlarıyla baş başa kalmıştır.

     

    Bu genel karakterin Karabük için aynı zamanda “varlık ve kültür kaynaklarını yitirme” anlamına geldiği belirtilen kongrede, 1930’lardaki bir tren istasyonu ve etrafındaki ilk yerleşme dokusuyla başlayan; ilk kent planı 1938’de Prost’a yaptırılan ve 1950’lerdeki yeni gelişme planı yarışma yoluyla elde edilerek Gündüz Özdeş imzasıyla kente kazandırılan “sanayi kenti” serüvenindeki  bugünkü dramatik gerçekliğin de “sanayisizleşme”yi tanımladığı vurgulan-mıştır.

     

    Kentin planlı yerleşim bölgesini oluşturan ve demir çelik fabrikalarında çalışanlara modern ve çağdaş bir yaşam ortamı sunmayı sağlayan “Yenişehir” mahallesinin 1996 yılında “Cumhuriyet dönemi şehircilik kültürü mirası” olarak SİT statüsünde korumaya alınmış olmasını önemli ve olumlu bir karar olarak değerlendiren kongre katılımcıları, bu alan dışındaki kesimlerde ise “yerel imar yetkileri” ile gerçekleşen ve tam tersi karakter taşıyan “uygunsuz yapılaşmanın” demokrasi ile ilişkili olamayacağını düşünmektedirler.

     

    Çünkü yerel ya da genel anlamda demokrasinin, özellikle kent yönetimi ve imarına ilişkin kararlarda “keyfi ve bilim dışı yapılaşma özgürlüğü” anlamına gelmediği anımsatılan kongrede, yine demokrasinin temelde toplumsal hakları güvenceye alan bir kurallar rejimi olduğu; ve herkesin bu kurallara uymasının da demokrasi kültürünü yarattığı belirtilerek, kentsel planlamanın da bu bağlamda “demokrasinin güvencesi” olarak Cumhuriyet kentlerine yeniden kazandırılması gerektiği belirtilmiştir.

     

    Aynı değerlendirmeler ışığında özellikle Karabük’ün 1940’lardaki, hem işlevsel ve çağdaş kent yaratma anlayışının, hem de genelde  aynı yıllara ait olan ülke düzeyindeki dengeli ve planlı kalkınma politikalarının yegane ve simge kenti olarak bu çok özel kimliğiyle korunması ve yaşatılmasının bir ulusal görev olduğu önemle dile getirilmiştir.

           

     

    ZONGULDAK KÖMÜRLE YAŞAYACAK

                                                                                                                                   

    Kongre katılımcıları, Cumhuriyet’in kenti olmasının yanısıra ilk resmi vilayeti de olan Zonguldak’ın doğrudan kömür madeni ve üretimi ile iç içe geçmiş varlık ve yaşam değerlerinin bundan sonra da süreceğini anımsatarak, bu konumunun ancak çağdaş şehircilik ilke ve olanaklarıyla devam edebileceğini vurgulamaktadırlar.

     

    Son yıllardaki özelleştirme uygulamalarının, ciddi bir sanayisizleşme sürecinin göstergesi olduğunu; kentin ana kurgusunda yer alan kömür üretimi ile sosyal ve mimari olguların dengelenmesinde kamu yararını gözetmeyen kararlara yol açabileceği kaygısını önemseyen kongre, buna karşı önlem olarak özellikle yer altındaki maden kaynaklarından gelen mülkiyet karmaşasının çözümünü ivedi sorun olarak saptamaktadır.

     

    Bu kapsamda, örneğin Tarman bölgesindeki yer altı ocaklarından kaynaklanan jeolojik riskler nedeniyle, bu gibi kesimlerdeki yapı sahiplerine “yazgılarını kabullenmeleri” anlamına gelen yasal dayatmaların çağdaş bir sosyal hukuk devleti anlayışı ile çeliştiğini saptayan kongre katılımcıları, kentin tüm yönleriyle yeniden planlanarak imar görmesi sorumluluğunun sadece yerel yönetimde değil, merkezi hükümette de olduğunu önemle anımsatmaktadırlar.

     

    Kentin Cumhuriyet dönemi yapılanmasındaki simge binaları  tasarlayan ve Atatürk’ün mimarı olarak ün yapan Seyfi Arkan’ın binalarının, kültür mirası olarak koruma altına alınması gerektiğini belirten kongre katılımcıları, Zonguldak için izlenecek imar ve gelişme politikalarında, yine varlık ve yaşam kaynağını oluşturan yakın tarihin tüm anı değerleriyle geleceğe taşınmasına öncelik verilmesi çağrısını yapmaktadırlar.     

     

    Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

     

    MİMARLAR ODASI

     

     

    MİMARLAR ODASI

    Bu icerik 1194 defa görüntülenmiştir.